Nasıl iyi editör olunur?

Mürsel Çavuş
6 min readSep 25, 2018

Bana sık sorulan iki soru var. Birincisi, nasıl iyi editör olurum? İkincisi, geçmişe dönseniz neyi farklı yapardınız? Editör olmak isteyenler ve editörlüğü meslek olarak seçmeyi düşünenler ne yapmalı?

Editörlükle ilgili iş ilanlarına baktığınızda işin nasıl algılandığını da görebilirsiniz. Edebiyat, gazetecilik, çeviri bilim gibi bölümlerden mezun olmak, dili iyi kullanmak ve 1–2 yıllık tecrübe tüm ilanların olmazsa olmazı.

Bazı mesleklerin kariyer basamaklarında farklı pozisyonlar vardır. Editörseniz, sanki ömür boyu aynı statüde kalıyorsunuz algısı yaratılır. Ben, editörlük üzerine hep 1–2 yıllık tecrübesi olanların aranmasından bunu anlıyorum. Sanki bu kadarlık bir deneyim, bu işi yapmaya herkesi ehil kılıyor gibi… Oysa bir editör ne kadar deneyim kazanırsa o kadar iyidir. Hele de mesleğini geliştirmekle ilgili çabası varsa…

Her mesleğin bir kariyer planına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Kader bazen farklı planları devreye soksa da işinizle ilgili hedefleriniz olması şahane bir şeydir çünkü sizi ileriye taşır. Bu yüzden eğer yeniden editörlüğe başlama şansım olsaydı elbette bazı yaklaşımlarım daha farklı olurdu.

Çok okumalı ama nasıl?
Hayatımda en çok kitabı üniversite birinci sınıfta okudum. Sınıf arkadaşlarımla kitapları değiş tokuş yapardık. Tuna (Yıldırım), Attila İlhan severdi, Zeynep (Bayramoğlu) ile Kürşat Başar’ın yeni kitabı çıktı mı diye Afa Yayınlarının kapısını aşındırır, Sartre’ın kitaplarına dalardık. Yücel (Öztürk), Dostoyevski’nin Yeraltından Notları’nı, Ivo Andrić’i okurdu. Akın (Çelik), Hulki Aktunç’u, Wilhelm Reich’ı… Ben, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı ile iki ay cebelleşmiştim (Noktalama işaretleri olmadan 200 sayfa okumak kolay değil). Suç ve Ceza’yı ise iki günde bitirdim. Borges’i, Camus’yu, Homeros’u bu dönemde tanıdım. Arkadaşlarımın farklı edebi tercihleri dilimi geliştirmeme büyük katkı sağladı.

O zamanlar editör olacağımı bilsem işe önce çağdaş Türk yazarlarını okumakla başlardım. Sonra onların izinden geriye doğru giderdim. 1990 kuşağı yazarlarını, sonra 1980’ler, 1970’ler, 1960’lar… Okumalarınızı neden geriye doğru yapıyorsunuz, diyeceksiniz.

Türkçeyi sonradan öğrendim, daha doğrusu ailemle birlikte Türkiye’ye yerleştiğimizde Türkçe kelime dağarcığım çok zayıftı. Yeni dönem yazarları bugünün Türkçesini kullandığı için daha kolay okunuyordu. Önce edebiyatı sevmek, sonra derinlerine inmek gibi düşünebilirsiniz. Söz gelimi Sabahattin Ali bunlardan biridir. Onu daha erken okusaydım bu kadar zevk alır mıydım bilmiyorum.
İleride editörlük yapacağımı bilsem dili özgün şekilde kullanan ne kadar yazar varsa okurdum. Bu okumalara sadece romanları değil, şiir ve öyküleri de dâhil ederdim. Hatta okurken polisiye, aşk romanı, tarih kitabı, inceleme, eleştiri kitapları gibi çeşitlendirmeler yapardım.

Eskiden hayattaki kerteriz noktam edebiyat olduğu için şiir, roman ve öykü kitaplarına “asıl kitaplar” derdim. Geri kalan tüm kitaplar ise “diğer” kategorisindeydi benim için. Bir asıl kitap okuyorsam bir tane de diğerlerinden okurdum.

Eleştiri kitapları, edebiyat dergileri bana çok şey kattı. Minnettarım. Bir kitabı okuduktan ve esere kendi eleştirimi getirdikten sonra onun hakkında yapılmış diğer kritikleri okumak editörlüğüme çok şey kattı. Değerli yazarların, eleştirmenlerin tedrisatından geçmiş gibi hissederdim kendimi…

Eğer iki dilde editörlük yapacaksanız bir Türkçe, bir yabancı dilde okumanızda fayda var. Bir diliniz daha varsa çok şanslısınız. Çünkü iki dili karşılaştırabilmek, sınırlarını anlamak, farklı bakış açılarını görmek kendi dilinizi de zenginleştirir.

Türk yazarları okumakla çeviri kitap okumak arasında büyük fark var. İyi bir editör daha çok Türk yazarları okursa dili zenginleşir. Bir de kendinizi okumak için zorlamayın, hangi yazardan keyif alıyorsanız onu okuyun. Bazı yazarları okurken sevmeyebiliyorsunuz, oysa kitap bitince buruk bir tat kalıyor insanın dimağında… Bazılarını da okurken çok sevdiğinizi düşünüyorsunuz ama hiç iz bırakmıyor. Edebiyat enteresan şey!

Yazmak ama nasıl?
Üniversitede (İ.Ü. İletişim Fakültesi) Entel adında bir kedimiz ve bir de Mete Akyol’dan iç ettiğimiz kedili odamız vardı. Tahmin edeceğiniz gibi Entel ve biz dersler haricinde bu odada takılırdık. O kadar kalabalıktık ki her sohbetimiz yarım kalırdı. Biz de mektuplaşmaya başladık. Her akşam 5–6 saatimi mektup yazmaya ayırdım. Zeynep Fransız edebiyatı etkisindeydi, Tuna Atilla İlhan gibi yazıyordu, Yücel’in uçuşan bir üslubu vardı, her şey soyuttu. Sinan (Dirlik) günlük tarzında yazıyordu, Ali (Gizer) şiir tutkunuydu. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar yoğun bir yazma ve paylaşma eylemine girmemiştim, birbirimizin dilini bu dönemde çok geliştirdik.

Dali’nin Diary of a Genius kitabı elime geçtiğinde resimlerini betimlemeye başladım. Bir şeyleri tarif etmek! Hiç denememişim. Tiyatro ve senaryo yazarlığı eğitimine başladım. Karşı cinsin ağzından yazmak, üçüncü tekil şahıs olarak yazmak, bir karakter yaratmak… Resim yaparken sürekli ağaç çiziyorsanız, bir süre sonra çok güzel ağaçlar yaparsınız ama at çizmeye kalktığınızda ağaç çizme becerinizin at çizmenize pek de katkı sağlamadığını görürsünüz. Atı iyi çizmek için yine egzersiz yapmanız gerekir. Yazarken de aynı mantık geçerli. Bir mekanı betimlemek, kitap eleştirisi yazmak, özet çıkarmaktan tutun da bir diyalog yazmaya kadar her yazma eylemi çalışma gerektirir.

Bu egzersizleri belli bir disiplinde yapmanın tüm yazar ve editör adaylarına çok katkı sağlayacağını düşündüğüm için Yaratıcı Yazarlık Defteri’ni hazırladım. Türkçesi yakında Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkacak. Yıllar içerisinde keşfettiğim birçok yazma egzersizini bu defterdeki sorulara aktardım. Her formatta yazmak bir yazarı ve editörü müthiş geliştiriyor. Haber, röportaj, reklam metni, kısa öykü ya da şiir…

Yazanlar ilk dönemlerinde, yeni öğrendikleri kelimeleri metinlerine yedirmeyi ve dili zorlamayı sever. Tüm yazarların kendi dillerine, üsluplarına kavuşmadan önce dilde coştuğu bir aşama vardır. Bunlar öğrenme açısından çok kıymetli! Bu yüzden kuralları iyi öğrendikten sonra yıkmaktan, farklı şeyler denemekten çekinmeyin.

Usta çırak ilişkisi
Bir editör adayının en büyük şansı başka birkaç editörün ona zaman ayırması, hatalarını düzeltmesi olur. Stephen King Yazma Sanatı kitabında -kitap bittikten sonra yüzde 30’unu atın- diyor. Gereksiz sıfatlar, zamirler, tekrarlar derken hakikaten bir metnin kemiksiz hâline ulaşmak, onu rafine etmek ama rafine ederken de tuzunu, biberini iyi ayarlamak ustalık gerektiriyor.

Yazarların en büyük yanılgısı metinlerinin kutsal ve dokunulmaz olduklarını düşünmeleri. Metinlere âşık olmamak, onlara bir yabancıymış gibi davranmak gerekiyor. İşte o zaman objektif bir şekilde gerçekten değerli bir metin çıkar ortaya… Editörler de elini korkak alıştırmamalı… Dene, yanıl, bir daha dene… Bir yazarla çalışırken yeni başladığınız için kendinizi yetersiz hissetmeyin. Öğrenme ömür boyu sürer.

Ben daha iyi olmak için iyi-kötü ayırt etmeden her gelen işi yaptım, bu da beni inanılmaz geliştirdi. Editörlüğünü yaptığım her kitaptan çok şey öğrendiğim gibi yazarına da çok şey öğrettim. Kitap okurken elimden kurşun kalem düşmez. İş için okumasam bile hata varsa işaretlerim. Çok çileden çıkarsam bitirdiğim kitabı hayrına yayınevine postalarım.

Birçok editör adayı büyük yayınevlerinde iş bulamamaktan yakınıyor. Oysa ödeme gücü düşük olan veya hiç olmayan, paralı kitap basan yayınevleriyle çalışmak yeni yetişen editörler için bir fırsat! Sadece kendinizi geliştirmek için bile çalışmak -başlangıçta- sizi geliştirir.

Erkenciler gececilere karşı
Bence iki tip yazar var. Yaratıcı yazarlar, yani ilhamla ilerleyenler, bir de biriktirerek yazanlar. İlk gruba daha çok şairler, kurgu yazarları girer. İkinci gruba ise inceleme, araştırma yazanlar. Ben kendimi ikinci grupta görüyorum. Ancak her iki grubun da kendini geliştirmesi için sıkı çalışması şart.

Ünlü yazarların ve editörlerin ortak özelliği her gün yazmaya vakit ayırmaları ve bunu çok disiplinli şekilde yapmalarıdır. Toni Morrison gibi erkenciler sabah 04.00–05.00 gibi kalkıyor ve gün başlayana kadar yazmaya vakit ayırıyor. Ursula K. Le Guin gibi gececiler el ayak çekilince ve günün bütün işlerini bitirince odalarına çekilip kendilerini yazmaya veriyorlar. Stephen King ise sabah 09.00’dan 18.00’e kadar devlet memuru gibi evinin bodrumuna iniyor ve duvara bakan yazı masasının karşısına geçiyor. Biliyor musunuz? Eşinin bacağı kırıldığında bile o masadan kalkmamış, disiplinini bozmamış. Bu da onun tarzı… Kendinize bir bakın bakalım, sizin tarzınız hangisi? Tek koşul yazma disiplinden taviz vermemek…

Kariyer hedefi sahibi olmak
Ben ne istediğimi erken fark eden şanslı insanlardanım. Önce dergi editörü olmak istedim, muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni oldum. Kendi şirketimi kurup kurumsal dergilere hizmet verdim. Sonra bağımsız kitap editörü olmak istedim, çok güzel projeleri hayata geçirdim, “Nasıl kitap yazılır?” seminerleri verdim.

Şimdi bu işi Türkiye’de tanıtmak, bu konuda bir bilinç oluşturmak için çaba sarf ediyorum. Bu yazıları yazma sebebim de bu… Mesleğimi uluslararası boyutta yapabilmek için gerekli donanım neyse halâ bu becerileri kazanmak için sürekli kendimi güncellemeye devam ediyorum. Hedef koymak insanı büyütüyor. Bu yüzden bir kariyer hedefiniz olmasını şiddetle tavsiye ederim.

Editörlük kursları, okullar, eğitimler
Evet, Türkiye’de editörlüğün okulu yok. Bazı yazarlar editörlük kursları açıyorlar. Bu eğitimler muhtemelen size işleyişi anlatacak ve bir bakış açısı kazandıracak. Eğer imkanınız varsa sadece bir tanesine değil, tüm editörlük kurslarına katılın. Seminerler, etkinlikler, kitap fuarlarındaki söyleşiler… Bir cümle bile hayatınızı değiştirebilir.

Yabancı diliniz iyiyse yurt dışına çıktığınızda gittiniz ülkelerdeki eğitimleri kaçırmayın, hatta Udemy, Coursera gibi çevrim içi eğitim fırsatlarını da… Her işte olduğu gibi bu işte de çevre önemli. Sosyal medya ve küçük toplantılar bunun için güzel bir araç… Editörlüğü daha doğrusu redaktörlüğü bir ek iş gibi gösterir bazı siteler… Onlar ucuza içerik bulmaya çalışıyorlar. Oysa işin hakkını verdiğinizde karşınıza tahayyül edemeyeceğiniz heyecan verici bir dünya çıkar. Her mesleğin üst ve alt ligleri var. Hangi ligde oynayacağınız tamamen size kalmış.

“Bir editöre kitap dosyası nasıl gönderilir?” yazısı için tıklayabilirsiniz.

Daha detaylı bilgi için benimle iletişime geçebilirsiniz;

info@murselcavus.com

--

--

Mürsel Çavuş
Mürsel Çavuş

No responses yet